Wednesday, May 30, 2007

Seçimler yaklaştıkça medyada yer alacak anket sayısı geometrik olarak artacak, çünkü anketler seçmen davranışını manipule etmenin en etkin yolu olarak görülmekte, özellikle de bir kısım araştırmacı ve medya tarafından.
Sevgili okurlara tavsiyem, br anket sonucu gördüklerinde kendilerine şu basit soruyu sormalılar: "ben neden biliyorum bu sonucu?"
Anket yapmak pahalı bir iştir, her merak edenin doğru dürüst bir anket yaptırabileceği günler çok uzakta. 5 haneli dolar bütçeleri ayırmadan iyi bir anket sonucuna sahip olmanız imlkansız. Peki, siz okurlar ve seçmenler 25 kuruş vererek nasıl bu anket sonuçlarına sahip olabiliyorsunuz? 250 bin satan gazete sizin 25 kuruşlarınızı biriktirerek anket mi yaptırıyor?
Yoksa, birileri sizin anket sonuçlarını bilmenizi mi istiyor?
Eğer siz herhangi bir anket sonucunu biliyorsanız, birileri sizin bilmenizi istediğinden dolayı biliyorsunuzdur.
Peki, kimler sizin bedavadan anket sonucu bilmenizi ister? Cinayet romanlarının müthiş sorusunda olduğu gibi "qui bene?" - "kimin menfaatine?"
1) iyi niyetli yaklaşım kamuyu bilgilendirmeyi bir vazife bilen kurum ve kuruluşlar;
2) yine iyi niyetle yaklaşalım, anketleri kendilerine kamuoyunda bilinirlik sağlamak isteyen araştırma şirketleri yaptırabilirler;
3) ya da sizin oy verirken kullandığınız bilgi setine müdahale etmek isteyen birileri, örneğin siyasi aktörler ve benzerleri...
Bu nedenle, bir anket sonucunu değerlendirirken, sormanız gereken birinci soru, bu anketin parasını kimin verdiğidir. Yolladığım anket sonuçlarına bir bakalım, kim paraları vermiş?
1) KAMAR: parayı kimin verdiği bilinmiyor;
2) SONAR: parayı kimin verdiği bilinmiyor;
3) AG: parayı TEMPO vermiş;
4) ESTİMA: parayı VATAN Gazetesi vermiş;
5) ANAR: parayı kimin verdiği bilinmiyor;
6) GENAR: parayı kimin verdiği bilinmiyor...
O zaman zaten ciddiye almamız gereken iki anket sonucu kalmıyor mu ortaya?
Bütün bu bilgiler ışığında, hangi ankete güveneceğinize siz karar veriniz :)

YENİŞAFAK HABERTURK TEMPO VATAN YENİ ŞAFAK ZAMAN
AKP 38.4 29 41.3 29.6 38.3 43.9
CHP 16.6 14 13.6 19.2
CHP+DSP 14.7 21.5
MHP 7.1 12.2 6.9 10.3 5.5 7.3
GP 2.9 10 3.9 8.7 4.6 6.7
DTP 4.1 2.6 3.6 5.1 4.8 6.1
DYP 4.6 12 4.7
ANAP 2.1 8.03 3.2
DYP+ANAP 10.7 15.3 7.9 9
SP 3.3 1.3 2 0.9 1.8
DSP 8.3 1.2 3.8
DİĞEr 2.8 3.1 6 2.2 3.8
KARARSIZ 18.1 14.4 15.8 15
KAMAR SONAR AG ESTIMA ANAR GENAR
05.05.2007 09.05.2007 10.05.2007 15.05.2007 15.05.2007 16.05.2007

Türbülans...

Ülkemizin siyaset sahnesi son yıllarda alışık olmadığımız ya da unutmaya eğilimli olduğumuz kadar hızlı bir değişim sürecini yaşamakta... Ancak Mayıs 2002’yi takip eden süreçle karşılaştırılabilecek kadar hızla siyaset aktörlerinin oynadıkları roller kadar, oyunun sergilendiği sahne de değişiyor. Tandoğan-Çağlayan mitingleri derken, TSK bildirisi ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı; seyircilerin de aklını karıştırmış durumda.

Ana işlevlerinden biri geleceği tahmin etmeye hizmet etmek olan kamuoyu araştırmalarının da en fazla hataya açık oldukları dönemler bu tür türbülans ya da akıl karışıklığı dönemleridir. Ne tasarımcılar öngörmeye yönelik doğru soruları sorabilirler, ne de yanıt verenler karmaşa arasında görüş oluşturabilirler. Böyle bir ortamda ardı ardına yayınlanacak araştırma sonuçlarını okurken, hata paylarını ölçülemez boyutta olabileceğini de düşünmek lazım.

Yine de, öngörmek güç demektir; bilginin en önemli ispatı olduğu gibi. Önümüzdeki dönemde, olası seçim sonuçlarını öngörmeye çalışanların yanıtlaması gereken bazı sorular bulunmakta

  • Mitingler, TSK bildirisi ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı AKP’nin yüzde 30’larda konsolide olmuş gözüken seçmenini ne yönde etkilemiştir?
  • Yine bu üç gelişme, CHP’nin yüzde 15 üzerinde gözüken oylarında ne etki yapmıştır?
  • ANAP’ın Cumhurbaşkanlığı seçimindeki rolü ve DP formasyonu bu iki partinin yüzde 10 civarında olan oylarını nereye taşımıştır?
  • Bütün bu türbülansta pek sesi soluğu duyulmayan MHP’nin hemen baraj üstü olan oyu yükselmiş midir, düşmüş müdür?
  • En önemlisi geçen seçimde oy verecek parti bulamadıkları için sandığa gitmeyenler, 22 Temmuz’de nerede olacaklardır?

Bu soruları doğru yanıtlayabilenler için kamuoyu araştırma sonuçları sadece öngörüleri doğrulayan bilgilerdir.

Travma üzerine travma...


Türkiye’nin kendisini yorumlama sürecinin düzenli bir sorgulamadan çok ani kırılımlar sonrasında yaşanan post-travmatik çözülmelerle gerçekleştiğini söylemiştik. Hrant Dink cinayetini “anlamaya” fırsat bulamadan, Malatya’da akıl almaz cinayet gerçekleşti. Cinayetin failleri yakalandı yakalanmasına ancak bu boyutta bir nefreti tetikleyen toplumsal koşullar sorgulanmaya hala muhtaç.


Siyaset biliminde farklı toplumların tolerans-tahammül sınırlarını ölçmek amacıyla uygulanan bir anket sorusu seti vardır ve ülkemizde de düzenli olarak sorgulanır: “Aşağıda sayacaklarımın hangilerini komşunuz olarak istemezsiniz?” Kalaycıoğlu ve Çarkoğlu (2006) tarafından sunulan bulgulara göre halkımız sırasıyla şu kişileri komşusu olarak istemiyor: AİDS’liler (yüzde 89), uyuşturucu bağımlıları (yüzde 92), homoseksüeller (yüzde 92), alkolikler (yüzde 87), suçlular (yüzde 80). Sağcı ve solcuları da komşu olarak istemeyen (yüzde 71) kamuoyu içinde, hristiyanları istemeyenlerin oranı yüzde 55, yahudileri istemeyenlerin oranı da yüzde 60.

Karşılaştırmalı bir bakış açısından müslümanları komşu olarak istemediğini söyleyenlerin oranı İngiltere’de yüzde 17, İspanya’da yüzde 12 ve Meksika’da yüzde 19. Bu üç ülkede yahudileri komşu olarak istemeyenlerin oranı da sırasıyla yüzde 6, yüzde 10 ve yüzde 11.

2006’da ARI Hareketi olarak yayınladığımız “Türk Toplumu ve Sosyal Sermaye” adlı çalışma da; ırk tabanlı tahammülsüzlük, insanlara karşı güvensizlik, otoriter lider fikrine verilen destek ve demokrasiye karşı ikircikli yaklaşımın hep aynı resmin farklı yüzleri olduğunu gösterdi.


Ülkemizin daha iyi ve daha mutlu bir ülke olmasının önündeki engeller, siyasi kültürüne içkin bu ve benzeri bir çok fasit dairenin kırılamamasının bir sonuçlarındandır ne yazık ki.