Post-travmatik Sendrom, ya da Hepimiz Kimiz?
Ülkemiz ne yazık ki değişimini sistematik ve düzenli bir özeleştiri mekanizmasına borçlu değil. Daha çok iki ya da üç yılda bir yaşanan travmalar, Türkiye’de paradigmaların aniden değişmesine yol açıyor. Ocak ayında gerçekleşen Hırant Dink suikasti de bu travmalardan birisi.
Cinayetin zanlısı kadar, onu bu suça teşvik eden faktörler de kolayca bulundu ve bir kısım kamu vicdanını rahatlattı. “Yükselen” milliyetçilik 17 yaşındaki bir çocuğu cinayet işlemeye motive etmişti ve bundan sonra “neden milliyetçilik yükseliyor?” sorusuna yanıt aramak gerekmekteydi.
Öte yandan, 2006 yılı içerisinde yapılan bir dizi araştırma ülkemizde milliyetçiliğin yükseldiğini ancak bunun temel saikinin dış tehditlerin bir parçası olarak görülen terör olduğunu göstermişti. Bu açıdan bakıldığında, Dink’in milliyetçiliğin hedef tahtasına yatırılması için uzun, detaylı ve dolaylı düşünme süreci gerekmekte.
Yine geçen senelerde yayınlanan bir dizi araştırma, “bir bebekten bir katili nasıl yarattığımız” sorusuna daha iyi yanıt veriyor: Türk gençlerinin sadece yüzde 56’sı liseden, yüzde 25’i ise üniversiteden mezun olabiliyor. Kentlerde yaşayan gençler arasında işsizlik oranı yüzde 23 ve ortalama işsiz kalma süresi yaklaşık 6 ay. Lise mezunları, genç kızlar ve ilk defa iş arayanların iş bulmaları son derece zor. Karşı karşıya kalınan bu büyük sorun gençlerde dışlanmışlık, aileye aşırı bağımlılık ve kayda değer bir eziklik duygusu yaratmakta.
Ülkemiz, gençlerini baştan kaybetmeye mahkum eden mekanizmalarda iyileştirmeye gitmezse; her travmamızda suçlayabilecek başka bir olguyu kolayca bulabiliriz.
No comments:
Post a Comment