Travma üzerine travma...
Türkiye’nin kendisini yorumlama sürecinin düzenli bir sorgulamadan çok ani kırılımlar sonrasında yaşanan post-travmatik çözülmelerle gerçekleştiğini söylemiştik. Hrant Dink cinayetini “anlamaya” fırsat bulamadan, Malatya’da akıl almaz cinayet gerçekleşti. Cinayetin failleri yakalandı yakalanmasına ancak bu boyutta bir nefreti tetikleyen toplumsal koşullar sorgulanmaya hala muhtaç.
Siyaset biliminde farklı toplumların tolerans-tahammül sınırlarını ölçmek amacıyla uygulanan bir anket sorusu seti vardır ve ülkemizde de düzenli olarak sorgulanır: “Aşağıda sayacaklarımın hangilerini komşunuz olarak istemezsiniz?” Kalaycıoğlu ve Çarkoğlu (2006) tarafından sunulan bulgulara göre halkımız sırasıyla şu kişileri komşusu olarak istemiyor: AİDS’liler (yüzde 89), uyuşturucu bağımlıları (yüzde 92), homoseksüeller (yüzde 92), alkolikler (yüzde 87), suçlular (yüzde 80). Sağcı ve solcuları da komşu olarak istemeyen (yüzde 71) kamuoyu içinde, hristiyanları istemeyenlerin oranı yüzde 55, yahudileri istemeyenlerin oranı da yüzde 60.
Karşılaştırmalı bir bakış açısından müslümanları komşu olarak istemediğini söyleyenlerin oranı İngiltere’de yüzde 17, İspanya’da yüzde 12 ve Meksika’da yüzde 19. Bu üç ülkede yahudileri komşu olarak istemeyenlerin oranı da sırasıyla yüzde 6, yüzde 10 ve yüzde 11.
2006’da ARI Hareketi olarak yayınladığımız “Türk Toplumu ve Sosyal Sermaye” adlı çalışma da; ırk tabanlı tahammülsüzlük, insanlara karşı güvensizlik, otoriter lider fikrine verilen destek ve demokrasiye karşı ikircikli yaklaşımın hep aynı resmin farklı yüzleri olduğunu gösterdi.
Ülkemizin daha iyi ve daha mutlu bir ülke olmasının önündeki engeller, siyasi kültürüne içkin bu ve benzeri bir çok fasit dairenin kırılamamasının bir sonuçlarındandır ne yazık ki.
No comments:
Post a Comment