Türkiye’nin “genç ve dinamik” nüfusuyla tanınan bir ülke, ancak bu konudaki çalışmaların sayısı 1990’ların ikinci yarısına kadar son derece azdı. 1997’de yapılan ve Türk gençliğini anlamayı hedefleyen ilk çalışmanın ismi, bu büyük soru işaretinden esinlenerek “Suskun Kitle Büyüteç Altında” idi. Çok boyutlu saha araştırmasının “ex-post facto” en önemli bulgusu da o tarihte 15-27, bugün 24-36 yaşlarında olan gençlerin “ülke yönetiminde söz sahibi olmasını” istedikleri kişi sorusuna henüz Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan yanıtı vermeleriydi.
ARI Hareketi’nin 1999 yılında IRI işbirliğiyle yürüttüğü “Türk Gençliğinin Siyasal Katılımı” araştırması gençlerin “demir üçgen” adı verilen okul-aile-devlet arasında sıkıştıklarını ve kendilerini ifade etme yeteneklerini kaybettiklerini göstermiş, siyasal ya da sosyal alanda “katılmamanın” Türk gençliğinin en önemli ortak paydası olduğunu da keşfetmişti. 2003 yılında çekilen resim ise daha farklı değildi.
Geçen ay Sabah’ta yayınlanan araştırma da, Türk gençliğinin bugünkü durumu hakkında ilginç sonuçlar veriyor: Gençler en fazla orduya ve üçte birinin dayak yediğini söylediği öğretmenlerine güveniyor. Her üç gençten biri “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok derken”, herhangi bir siyasi görüş sahibi olmayanların da oranı üçte bir. Dünyayla ilgi sorunlara kafa yoranlar ise yine sadece üçte bir. Her iki gençten biri gelecek hakkında kaygılıyken, yüzde 78’i “sevdiklerini kaybetmekten korkuyor”.
Tabii ki, zamanın getirdiği deneyimlerin bu görüşleri değiştirmesi olası. Yine de, bugünün gençlerinin yarının vatandaşları olacağı; bugünün korkularının yarının Türkiye’sinin fay hatlarını oluşturacağını akıldan çıkarmamak gerek.
No comments:
Post a Comment