Bentler Yıkılırken….
2008 sonbaharında yaşananlar, 200 yıldır serbest piyasa söylemi üzerinde yükselen hali hazırdaki dünya sistemimizin bir başka “büyük değişim” geçirmeye hazır olduğunun işaretlerini verdi. ABD’den başlayan ve önde gelen finansal aracılık kuruluşlarının birbiri ardına kapanmasına ve bazılarının daha anlaşılır türden bankacılık yapan kurumlarca devralmasına; son bir ayda bütün kuzeydoğu eyaletlerini kendi yanına çekerek seçilmeyi başaran Barrack Obama’nın zaferi eklendi.
Amerikan türü “casino” kapitalizminin, kimsenin anlamadığı türev oyuncakların ve kablolar üzerinden akıp giden trilyonlarca doların çok kısa sürede berhava olması; ezelden beri kapitalizmle barışık yaşamayı beceremeyenler için bir umut oldu. Yine de dünyamızın üzerinde bir hayalet gibi dolaşan kapitalist ekonomik sistemin çöküşünü kutlamak için oldukça erken.
Biraz geriye yaslanıp dünya sistemi perspektifinden bakıldığında yaşanan şey bütün bir ekonomik sistemin çöküşü değil, bir tür kapitalizmin yarattığı artı değerin başka bir tür kapitalizm tarafından devralınmasıdır. Her devralma işlemi gibi bu transferin de sancıları olacak ve 1980’lerden bugüne gelen “yuppie” imajının sadece tarihi filmlerde görüldüğü bir döneme adım atacağız.
Yaşanan şey, Reagancı neoliberalizmin yıktığı ya da bakımsız bıraktığı bentlerin, kendi yarattığı su baskınlarına direnememesidir. Para arzına odaklanmış ekonomi politikaların “gereksiz masraf” diye nitelendirip çöpe attığı sosyal devletin yokluğu yaşanan acıların boyutunu arttırmış gözükmekte. Devletin olmadığı, serbest piyasanın “şefkatli” ellerinin kimseyi kucaklamadığı bu dönemde, Amerikalıların sarıldığı şey Obama’nın söyleminde somutlaşan “değişim” umudu.
Türkiye’mizin son 10 yılda yaşadığı şey daha farklı değil tabii ki. Biz Amerikalılardan daha erken göğüsledik kapitalizmin dalgalarını ve travmalarımızı da solun olmadığı yerde “cemaatçi” gözüken bir siyasal partiye iktidarı teslim ederek atlatmaya çalıştık. Umarım başarmışızdır.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment