Thursday, July 30, 2009

Krizin Bırakacağı İzler Üzerine…

2008 ekonomik krizinin hayatımız üzerindeki etkileri bir süre daha devam edecek gibi... Ekonomik kriz var olan kapitalist sistemin kendisini düzeltmesiyle mi sonuçlanacak –finansal piyasaların regülasyonu, sermaye hareketlerinin kısıtlanması vs.- yoksa daha kökten bir geriye dönüşümle “pazar toplumu” haricindeki bir hale mi döneceğiz, bunu zaman gösterecek.

Ekonomik çalkantılarla yaşamaya alışkın bir ülkenin vatandaşları olarak, krizin bizim ruh halimizi nasıl etkilediğini gösteren ipuçları ortaya çıkmaya başladı. World Public Opinion Network tarafından Türkiye dahil 20 ülkede yürütülen kamuoyu araştırması kriz sonrası dünyamız hakkında bize bazı fikirler verebilir.

Öncelikle Türklerin yüzde 55’i, hükümetin küresel krizle mücadelede alması gereken daha yol olduğu kanısında. Hükümetin krizle mücadelede fazla ileri gittiğini düşünenlerin oranı ise sadece yüzde 13; bu oran Hindistan’da yüzde 37, ABD’de yüzde 30.

Hükümetin zor durumda olan imalat sanayi kuruluşlarına yardım etmesi konusuna görüşülen Türklerin yüzde 71’i sıcak bakıyor. Yine yaklaşık dörtte üçlük bir kesim, Türk firmalarının yabancı mallara karşı korunması için gümrük duvarlarının yükseltilmesi gibi ticaret engellerine başvurulmasını destekliyor.

Bu rakamlara küresel ekonomik krizin sorumlusu olarak ABD’nin (yüzde 58) ve hükümetin (yüzde 39) ekonomi politikalarının ve fazla risk alan uluslararası bankerlerin (yüzde 37) görülmesi de eklendiğinde krizin Türk kamuoyunun ruh halini nasıl evirdiğini anlayabiliriz. Bazı sosyal bilimciler insan hafızasının her şeyi kolayca unuttuğundan eminken, bazıları da yaşanan her travmanın yaşamın sonraki aşamalarında kendisini gösterdiğini ileri sürüyor.

Eğer birinci grup sosyal bilimciler haklıysa, yaşanan kriz kolayca unutulacak ve yerini tüketmenin hazzına bırakacaktır. Eğer yaşanılanlar iz bırakıyorsa, vatandaşlarımızın gelecekte daha muhafazakar olacaklarını söyleyebiliriz.

TÜİK’in yeni açıklanan araştırması, Tüketici Güven Endeksi’nin 85 puana ulaştığını gösteriyor. Bu rakam 2008 Haziran’ında 75, Kasım ayında ise 69’du. Mart’tan beri sürekli bir artış içerisinde olan bu endeks, sizce hangi grup sosyal bilimciyi haklı çıkarıyor?

ARI Bülten, Temmuz'07
Türk Halkının Obama Sempatisinin Altında Yatanlar

ABD’nin yeni cumhurbaşkanı Barack Obama’nın Nisan ayında ülkemize yaptığı ziyaret bir çok açıdan olduğu gibi neredeyse Amerikan karşıtlığının kıblesi olmuş kamuoyumuzda nasıl bir etki yaratacağı da meraklısının dikkatini çekti. Obama’nın ziyaretinin belli olmadığı günlerde tarafımızdan yapılan bir kamuoyu araştırması Türk halkının yeni seçilen “Hüseyin” başkana kayda değer oranda sempatisi olduğunu gösterdi. Görüşülenlerin yüzde 40’ı Obama’ya güvendiğini söylemekteydi. Bu oranın George W. Bush için yüzde 9’da kaldığını hatırlarsak, yeni ABD başkanının topladığı sempatinin boyutları daha dikkat çekici olur.

Öte yandan Obama’ya duyulan bu güvenin ülkemizdeki ABD karşıtlığını azaltabileceği ve hatta olumluya döndürebileceği konunun uzmanları tarafından belirtilmişti. Ziyaretten yaklaşık 1 ay sonra yapılan ve www.worldpublicopinion.org sitesinden sonuçlarına erişilebilecek bir diğer araştırma bu soruları da yanıtladı.

Haziran ayının sonlarında açıklanan bu araştırmaya göre ülkemizde Obama’ya duyulan sempati yine yüzde 45 düzeyindeydi ve hemen hemen değişmemişti. Bu rakam çalışmanın yapıldığı yirmi diğer ülkeyle karşılaştırıldığında yüzde 90’lık skorlara ulaşan İngiltere, Fransa, Almanya ya da Güney Kore’ye göre düşük; ancak yüzde 23’lük Rusya ortalamasına göre hayli yüksek bir sempatiye işaret etmekti. Türk kamuoyu 20 ülke arasında sondan 6.ydı sempati skorları sıralamasında.

Aynı araştırmanın bir başka modülüyse Türkiye’de Amerikan karşıtlığında kayda değer bir oranda değişme olmadığını gösterdi. Türklerin yüzde 16’sı ABD’nin küresel konularda olumlu bir rol oynadığı inancındayken, yüzde 86’sı ABD’nin Türk hükümetine isteklerini kabul ettirmek için güç kullandığı görüşüne katılmaktaydı.

Uluslararası ilişkilerde kamuoyunun dediklerini sorgulamadan kabul etmek de, yok saymak kadar yanlış bir davranış olabilir. Ancak Türkiye’de Barack Hüseyin Obama’nın uyandırdığı sempatinin “hem en büyük düşman, hem de en iyi dost” olmayı başarabilen ABD’yle ilişkilerimizi olumlu etkileyebilmesi için tarafların daha çok çaba sarfetmeleri gerekmekte.