Tuesday, February 10, 2009

Gazze’den Soframıza…(Ocak 2009)


Yüksek tansiyonlu bir yıl olan 2008, bizleri gelecekten pek de umutlu kılmayacak bir biçimde sona erdi. Ucunun nereye varacağı belirsiz küresel mali kriz yılbaşı keyfini gözle görülebilecek kadar azaltırken; Gazze’de yaşananlar medyanın da katkılarıyla beraber vicdan sahiplerinin canını acıtmaktan geri kalmadı.

Gazze sorununa ak saçlıların gerçekçi dış politika perspektifinden değil de, “ya ben de orada olsaydım”, “o bebek benim bebeğim olsaydı” gibi ilk bakışta duygusal gelen ama gerçek bir insancıl bakış açısıyla baktığımızda; insanoğlunun kendi düşünceleriyle inşa ettiği dünyanın kendisi için ne kadar öldürücü olabildiğini görebiliyoruz. Tıpkı dünyadaki canlılar arasında depremlerde kendi yaptığı yuvasının altında kalıp ölebilen tek canlı türü olduğumuz gibi haricimizdeki dünyayı anlamak için geliştirdiğimiz paradigmalar da hariçtekiler ve bizim için öldürücü olabiliyor.

ARI Hareketi üyelerinden Oğuz Alyanak’ın bahsettiği gibi (Radikal, 2/1/2009) başta Huntington olmak üzere gerçekçi dış politika savunucularının düşmanca dünya tasviri; İsrail gibi “ötekinden korkmak” konusunda haklı gerekçelere sahip bir ülkeyi, Faustvari bir dönüşüme itip “ötekinin ölümü” haline getiriyor. Muhtemelen İsrailli politikacılar sonucun süreci haklı çıkardığını düşünüp bebek ölümlerini bir muhasebe sorunu olarak görmeye çalışıyorlardır.

Bu tür bir gerçekçi körlük dünya kamuoyunu yaşananlara karşı katlanılmaz bir mühendis duyarsızlığına iterken, genelde hal ve tavrından şikâyetçi olduğumuz ülkemiz belki de tek onurlu çıkışı yaptı. Siyasi iktidarın diplomatik ataklarından çok, hemen her sofrada yenilen yemeğin boğaza takılmasıyla yaşanan kolektif empati duygusuna odaklanmalıyız bu nedenle. Her ne kadar Filistin sorununa Arap ülkelerine kıyasla biraz mesafeli yaklaşan bir toplum olsak da son yaşananlara vicdani tepki verebilme konusunda benzersiz bir rolümüz oldu.

Dış politikayı gerçekçi araçlara yürütenlerin dünyamızı ne hale getirdiklerini gördük. Belki de sıra dünyayı vicdanıyla algılayanlara gelmeli. Belki de, bu ülkenin çıkış yolu toplumsal mühendislikte değil; komşusu açken tok yatamayan vicdanlı insanların gelecek rüyalarında. Belki de sıra yalnız ve güzel ülkemizin insancıl güzelliğini yeniden keşfetmeye çalışmakta…

No comments: