Sunday, January 14, 2007

Bir sosyal bilimcinin en büyük rüyası kimsenin keşfedemediği bazı "doğa kanunları" keşfedebilmektedir. Ne yazık ki alanın doğası gereği bu tür kanunlar son derece azdır ve çoğu zaman kanun gibi gözüken şey büyük bir yanılsamayla sınırlı kalır, bakınız Huntington ve Medeniyetler Çatışması Tezi.

Sosyal Sermaye kavramı bu ender kanunlardan biri olmaya hızla ilerliyor. Görece yeni bir kavram olmasına karşın, hem bu konuda yapılan araştırma sayısı geometrik olarak artmakta hem de sosyal sermaye kavramı bir çok diğer kavramın tetikleyicisi ya da açıklayıcısı olarak işlev görüyor.

Sosyal sermaye kavramının ülkemiz açısından önemini şu şekilde açıklayabiliriz. Türk siyasal kültürünün iyi bir demokrasinin gelişmesini ve sivil toplumun hakettiği rolü almasını engellediği konusunda neredeyse herkes hemfikirdir. İster Devlet Baba (Tahiri bir kavramla Ana da diyebilirsiniz) kavramıyla açıklayın, ister de Kemalist ideolojinin korporatist özelliklerinden dem vurun, Türkiye'de sivil toplum her zaman "öldü ölecek" kıvamda yaşamaktadır. Çok eleştirilen AB ve diğer ülke fonlarının Türk sivil toplumunu nasıl canlandırdığını son 10 yıllık dönemde görebildik. Ama halen Türk kamuoyu gözünde sivil toplum ya örümcektir ya da hayır işleridir.

Öte yandan bütün kamuoyu araştırmaları da Türk toplumunun demokrasiye ikircikli yaklaştığını gösterir. Türk halkının hala üçte birlik bir kısmı uzmanlardan oluşan bir teknokrat hükümetin ya da ordunun ülkeyi yönetmesinin daha iyi olacağını düşünmekte... Siyasal kurumlara güvensizlik had safhada yüksek, ordu ya da Cumhurbaşkanı hariç.

Yine bütün kamuoyu araştırmaları biz Türklerin insanlara pek de güvenmediklerini gösterir. 45 ülke arasında sondan ikinci olmak gibi başarılı olduğumuz bu güven konusunda bizim çalışmamız insanların en fazla ailelerine ve hemşerilerine güvendiklerini gösterdi. Gençler arasında yaptığımız 2003 araştırması da gençlerin sadece yüzde 5'inin insanları güvenilir bulduğunu gösteriyor. Eğitimle ya da gelirle ilişkisi olmadığını benim bu sene ders verdiğim iki vakıf üniversitesinde de benzer oranlara rastlanmasından yola çıkarak söyleyebilirim.

Ayrıca dün Milliyet'te, evvelsi gün de Hürriyet'te yayınlanan ve Infakto RW olarak bizim de içinde bulunduğumuz bir ekip tarafından hazırlanan araştırma da aile yapısı konusunda son derece muhafazakar ve ahlakçı bir toplum çerçevesi çiziyor.

Düşük siyasal ve sivil katılımı da eklediğiniz zaman ortaya çıkan Türkiye manzarası şu: Kalitesiz demokrasi, düşük siyasal katılım, düşük tolerans, düşük güven düzeyi, düşük sivil katılım, zayıf sivil toplum.

Bizim araştırmamızın bulguları bütün bu kavramlar arasında istatistiksel ilişkiler olduğunu gösterdi. Ve en önemlisi daha iyi bir demokrasi, daha yüksek katılım oranları için yüksek tolerans, yüksek güven düzeyi ve yüksek sivil katılımın önemini görgül (ampirik) olarak da sundu.

İlk bakışta bir kısır döngü gibi gözüken süreci kırmamıza yarayacak araç da yukarıdaki denklemde saklı. Eğer siz ülkenin sosyal sermaye düzeyini yükseltebilirseniz, günün sonunda iyi bir demokrasiye, hoşgörülü bir topluma ve katılımcı bir demokrasiye sahip olursunuz.

No comments: